Kendini şaheser hissetmesen de iyi hissetmelisin. Mükemmmel olmak demek değil, mutlu olmak…
Çocukların gelişimi sırasında gelişim döneminin getirdiği zorluklar yanında çeşitli yaşam olaylarının da zorlayıcı etkileri olmaktadır.
Kimi zaman ekonomik bağımsızlıklarını kaybetmemek ve mesleklerinden uzak kalmamak için kimi zamansa yaşanılan ekonomik zorluklar nedeniyle anneler çalışmak zorunda kalabiliyorlar.
Cinsellik, sosyal kurallar, değer yargıları ve tabularla belirlenmiş, biyolojik, psikolojik, sosyal yönleri olan, özel bir yaşantı olarak tanımlanabilir. Biyolojik boyut, sosyal boyut ve psikolojik boyut olarak cinselliği 3 boyutta inceleyebiliriz.
Kadın ve erkeği tanımlamada toplumsal cinsiyet rollerini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Biyolojik cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet gelenek ve göreneklerle şekillenmekte ve zaman içince değişebilmektedir.
Yaşayan her bir organizmanın çevresiyle etkileşimi vardır. Çevre çok tehdit edici ya da bunaltıcıysa, hayatta kalma önemi olan organizma geri çekilecektir. Öte yandan, çevre olumlu ve hoşgörülü ise organizma doğuştan gelen kapasitesinin sınırlarını zorlayacaktır.
Son günler de sık sık karşılaştığım bir probleme değinmek istiyorum. Kıskançlık!!! Kıskançlığı yakın ilişkilerde güçlü, yaygın ve yıpratıcı duygulardan biri olarak değerlendirmekteyim.
Duygularımızı yakından tanımak, tanımlamak ve etkin bir şekilde ifade edebilmek yaşam olayları ile baş edebilmemizi kolaylaştırır. Çünkü duygularımızı fark ediyor ve tanıyor olmak içimizde ki 'beni' bildiğimizi gösterir. 'çok sinirlendim, dayanamadım', 'ona çok öfkeliyim'…. Başka?
Yeni bir bebek geliyor hayatımıza, hoş geliyor… Peki beraberinde getirdiklerine bakalım bu ufaklığın. Değişen hormonlar, kişilik özellikleri, beden ve bazı çevresel faktörler anne adayımızı olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Hayatımın aşkı dediğimiz peri / prens neden birden 'o' olmaktan çıkıyor? Neler ilişkimizi ve onu etkiliyor? Uyumlu bir evlilik / beraberlik nasıl tanımlanabilir?
Coğrafyamızın izlerini her birimiz üzerimizde taşıyoruz, bir yanımız Avrupa bir yanımız Asya. Bir yanımızda saçını süpürge eden doğu kadını, diğer yanımız modernizmle dans eden güçlü kadın.
Henüz üniversiteye başladığım yıl, doğu felsefeleriyle de ilgilenen ağabeyim'in, o zaman doktorasını bitirmek üzere olan genç bir bilim insanı olarak anlatmak istedikleri vardı bana. Doğu felsefeleriyle de ilgilenen bir ekonomist, bir akdemisyen kendisi.
Bu zamana kadar flört ettiğiniz herkes yanlış kişiydi değil mi? Doğru insan çıkmadı karşınıza? Peki neydi doğru insan, kimdi o? Neyi nerede arıyoruz gelin bir bakalım etrafımıza...
Albert Einstain 18 Nisan 1955'te ABD'nin Princeton Hastanesinde öldüğünde, beyni incelenmek üzere çıkartılıp saklandı. Bu büyük adamın beyninin böylesi merak uyandırması bile, hayran olunacak bu dahinin ne denli önemli olduğunu bize anlatır. Araştırma sonucunda farklı bir şeye rastlanmadı maalesef ama onun ömrü boyunca kullandığı sıradışı zekasının gerekçeleri hala merak ediliyor.
Aşk gibi önemli bir kavramı tanımlamak, onlarca tanımı içeririnden bir betimleme yapmaya çalışmak elbette çok zor. Aşk, direk insanla ilişkili olduğundan milyonlarca tanımı da olabilir aslında. Kendimi en yakın hissettiğim tanım ise, bilimsel olmaktan öte; kendiminde içinde olduğu bir tanım olabilir.
23 ağustos 1973 yılında Jan Erik Olsson bir bankaya soygun yapmak üzere 10.03'de girer. İçerideki müşterin ve bazı memurların kaçmasına izin verir. Polis, olaydan 3 dakika sonra bankaya ulaşır ve içeri ilk giren polis memuru, Jan'ın ateş etmesiyle yaralanır ve rehinelerin sayısı 4'e yükselir.
Seni En İyi Anlatacak Kelimeleri Seç Hadi, İçinden Geldiği Gibi...